Troya Antik Kenti (Çanakkale), Troya Savaşı

0
2794
Troya

İlios veya İlion olarak da anılan bu çok önemli Troya antik kentin yeri ve kalıntıları Karamenderes (antik dönem ismi Skamandros) ve Dümrek (antik dönem ismi Simois) ırmaklarının vadileri arasındaki kalkerli bir platonun eteğinde, Ege Denizi kıyısından 6 km. ve Çanakkale Boğazı kıyısından 4.5 km uzaklıkta, stratejik öneme sahip hisarlık tepesindedir.

Troya

Troya ören yeri tarih öncesi dönem kazılarının yapıldığı ilk yerdir ve bu özelliği nedeniyle arkeolojinin bilim olduğu yerdir. Tarihin ‘aşk, kahramanlık ve uygarlık yuvası’ olarak tanımladığı bu şehir üzerine birçok destan yazılmış ve bu destanlar Troya’yı günümüze kadar yaşatmıştır. Troya’nın kurucuları Çanakkale İl’inde ilk yerleşim yerini kuran Dardanos’un çocukları ve torunlarıdır.

Şehrin kuruluşuna dair bir efsanede Dardanos kral soyundan gelen İlos’un bir yarışmada benekli bir inek kazandığı, bilicilerin ona bu ineğin durduğu yerde bir şehir kurmalarını öğütledikleri, ineğin gide gide bugünkü Hisarlık Tepesi’nde durduğu ve bu sebeple İlos’un burada bir şehir kurarak adına Ilion dediği anlatılır.

Troya Savaşı

Şehrin kuruluşu gibi, ünlü Troya Savaşı’nın temelleri de mitolojik bir hikâyeye dayanır. Tüm zamanların en iyi savaşçısı olan Akhilleus’un babası kral Peleus ile deniz tanrıçası Thetis’in Olympos’ta yapılan evlenme merasimine çağrılmayan nifak tanrıçası Eriş, intikamını almak için üzerine ‘en güzele’ diye yazdığı altın elmayı tanrıçaların masasına atarak, en güzel benim diyen tanrıçalar arasında kavga çıkmasına sebep olur. Baştanrı Zeus’tan hakemlik yapması istenir.

O da İda Dağı’nda çobanlık yapan Paris’i hakem seçer. Paris, Troya’ya uğursuzluk getireceği için yıllar önce İda Dağı’na ölmesi için bırakılmış ancak bir dişi ayı tarafından büyütülerek delikanlılık çağına gelmiş, Troia Kralı Priamos’un oğludur.

Athena, Hera ve Aphrodite altın elmayı kendisine vermesi için Paris’e, tarihte ilk rüşvet olarak kabul edilen çeşitli vaatlerde bulunurlar. Paris ise altın elmayı kendisine ‘dünyanın en güzel kadınını vadeden Aphrodite’e verince, Troya’nın sancılı kaderi çizilmeye başlamış olur. Bu duruma bozulan diğer tanrılar Paris’e lanet okurlar ve ülkesine en büyük felaketi getirmeye ant içerler.

Troya’ya gelen Paris’in İda Dağı’na bırakılan prens olduğu anlaşıldığında, kendisi saraya davet edilir. Bir müddet sonra Yunanistan’a elçilerle beraber giden Paris, Sparta Sarayı’nda Menelaos’un güzel karısı Helene ile tanışır ve ona aşık olur. İki sevgili Aphrodite’nin yardımıyla kaçarak Troya’ya gelirler ve böylece Akhalar ile Troya halkı arasında yaklaşık 10 yıl sürecek olan Troya Savaşı’nın sebebi oluşmuş olur. Yunanistan’da Troya seferi için orduları toplanmaya başlayan Birleşik Yunan ordusunun başkomutanlığına Mykene Kralı Agamemnon seçilir. 29 ilden 100.000 kişilik bir ordu toplanır. Bunlar 47 bey komutasında 1000 gemi ile Troya seferine çıkar. Troya’yı korumak için ise Troya Kralı Priamos’un büyük oğlu Hektor komutasında Anadolu’nun dört bir yanından gelen kuvvetler toplanır. Anadolu ordusunu 27 komutan idare etmektedir.

M.Ö. 1180’e tarihlenen Troya Savaşını, Homeros M.Ö. 730 yılında kaleme aldığı İliada (İlias) Destanı’nda anlatır. 24 bölümden oluşan destan on yıllık savaşın yalnızca son 51 gününü ele alır.

Destan Hektor’un ölümü ile biter ancak savaş bitmemiş, devam etmektedir. İliada sonrası olayları da başka yazarlardan öğrenebiliyoruz. Hektor’u, Sarpedon’u ve Amazon kraliçesini öldüren Akhilleus, ‘bir kayanın arkasına saklanan Paris’in onu oku ile topuğundan vurması üzerine ölür.

Devam eden savaşta iki taraf birbirine kesin bir üstülük sağlayamayınca, Akhalılar Troyalılar’a çok kurnaz bir oyun oynar, Akhalılar’ın en akıllı krallarından Odysseus, bir tahta at yapma fikrini ortaya atar.

Plana göre Akhalılar savaştan çekiliyor gibi gözüküp geride çok büyük bir tahta at bırakırlar Odysseus ve diğer seçkin komutanlar atın içine gizlenirken, diğerleri denize açılıp gemileri Tenedos’un (Bozcaada) arkasına, Troyalıların onları göremeyeceği bir şekilde gizlerler.

Barış özlemiyle yanıp tutuşan Troyalılar barışın bir sembolü olan tahta atı içeri alırlar. Gece barış kutlamalarıyla coşup alkolün etkisiyle sızdıklarında, atın içinden çıkan Akhalı savaşçılara gafil avlanırlar. Bu sırada Troya’nın surlarına yaklaşmış olan Akha ordusunun da takviyesiyle Troya şehri tamamen harabe haline dönüşür. Troya’nın baştan sona yakıldığı bu korkunç katliam sonrasında Menelaos Helene’yi alarak Yunanistan’a yelken açar. Bu katliamdan kurtulan Prens Aeneas yanına aldığı bir grup insanla İtalya’ya giderek orada Roma’yı kurar. Bu nedenle Troya soyundan geldiklerine inanan Romalılar Troya’yı kutsal şehir saymışlardır.

Troya Antik Kenti Tarihi

Dokuz kez yakılıp yıkılan Troya, uzun arkeolojik geçmişi sayesinde sağlam bir kronoloji vermesi ile de ünlüdür. M.Ö. 2920 yılında kurulan I. Troia, M.Ö 2600 yılında bir yangınla sona erer. Yanan şehrin üzerine 9000 m2’lik II. Troya kurulur (M.Ö, 2600-2450). Bu kent kültür ve sanatta o kadar ileri gitmiş tir ki Alman tüccar ve amatör arkeolog Heinrich Schliemann’ın bulduğu ve Priamos’un zannettiği hazine II. Troya’ya aittir. Kentin çevresi 330 m2’lik, altı taş üzeri kerpiç olan bir surla çevrilmiştir. I. Troya’nın 11, II. Troya’nın 8 yapı evresi vardır. Taş döşeli rampalı kapıları ile öne çıkan II. Troya, uzun ev denilen megaronlar ile çift sütunlu Yunan tapınağının öncüsü olmuştur. Maalesef şehir iki kez yangın geçirerek son bulmuştur.

II.Troya’nın üzerinde M.Ö. 2450-1700 yıllarına kadar yaşayan III. IV. ve V Troya’nın sonunu getiren de gene yangınlar olmuştur. Ardından görkemli VI. Troya kurulur.

M.Ö. 1700-1250 yıllarında varlık gösteren ve 20.000 m2’lik bir alam kapsayan VI.Troya, sağlam surları ile yepyeni bir krallığın merkezidir. Surlar biçim ve tekniği ile Ön Asya’da rastlanan benzerlerinin en önemlisidir.

Bugün antik kentin ziyaretçileri, VI. Troya’nın görkemli surlarını, evlerini, saraylarını ve kapılarını görebilme şansına sahiptirler.

VI.Troya’nın sonunu getiren ise M.Ö. 1250 yılında yaşanan büyük bir depremdir. Surlar ve ihtişamlı kulelerinde tespit edilen çatlaklardan depremin ne kadar şiddetli olduğu anlaşılmaktadır.

Son kazılarda ele geçen bir mühürden bu kentin Wilusa adı ile Hititler’e bağlı bir beylik merkezi olduğu tespit edilmiştir.

Troyalılar, yıkılan Troya’nın üzerine VII. Troya’yı kurarak yaşamaya devam etmişlerdir. Ünlü Troya Savaşı’nı yaşamış olan bu kent M.Ö. 1250-1040 yıllarına tarihlenir. Kentin sokaklarında ok, mızrak gibi silahların bulunması ve kalın bir kül tabakasının oluşu destanın arkeolojik delillerle de ispatlanmasını sağlamıştır.

Bu katlarda bol Miken kaplarının bulunuşu, bilim insanlarını da, savaşın geçtiği katın bu olduğu sonucuna götürmüştür. Bu tabakanın VII a evresi MÖ, 1150’ye kadar devam eder. VII a tabakasından sonra Troya’da VII b tabakası görülür. Bu tabakanın VIIb1, VIIb2 ve VIIb3 olmak üzere M.Ö 1150-950’ye kadar devam ettiği ve bir yangınla son bulduğu bilinir. Troya’da M.Ö. 950’den M.Ö. 700’lere kadar sönük bir yaşantının olduğu izlenir. Bu dönemin insanları eski Troya’dan kalmış malzeme ve evleri kullanmışlardır.

Ardından gelen M.Ö. 700-85 dönemi VIII. Troya, M.Ö. 85-M.S. 500 yılları yaşayan şehir ise IX. Troya olarak adlandırılır ki bu tabaka Roma Dönemi Troyası’dır.

Troya X’da ise M.S. 13. yüzyılda başlayan Bizans yerleşmesi M.S. 14. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra da o dönemdeki büyük politik değişiklikler nedeniyle Troia, kültür hayatındaki eski önemini kaybetmiştir.

M.S. 17. yüzyıldan itibaren ise özellikle Avrupalı aydınların artan Troya ilgisi, Heinrich Schliemann’la doruk noktasına ulaşmış ve bu önem günümüze kadar devam etmiştir.