Sağlık haberciliği nasıl bir şey?
Ziyneti Kocabıyık; Aslında zor bir şey… Tıp, kendi dili, kendi jargonu olan bir alan. İktisatta ya da hukukta da anlamadığınız cümleler vardır. Ancak iki doktorun kendi arasında bir vaka ile ilgili konuşmalarının yarısını anlayabiliyorsanız gerçekten bu işi biliyorsunuz demektir. Ama biz sağlık habercileri yüzde 90’ını anlamak, yüzde 10’unu da sorarak anlamak zorundayız ki, bu dili hak diline tercüme edebilelim. O tedavi metodunu, yeniliği, farklılığı okuyucularımıza aktarabilelim.
Uzmanlık gerektiren bir alan yani…
Ziyneti Kocabıyık; Kesinlikle uzmanlık gerektiren bir alan. Bir doktor bile kongreleri, literatürü, dünyayı takip etmediği, kendini geliştiremediği noktada yetersiz kalıyor. Çünkü tıp çok hızlı gelişiyor, değişiyor. Biz sağlık habercileri sürekli kendini geliştiren bir alanda “doğru”, aydınlatıcı ve toplumun faydasına olan haberler yapmak zorundayız. Bunun için çok okumak, araştırmak, katıldığımız yurt dışı ya da yurt içindeki kongreleri mümkün olduğunca gerçekten izlemek zorundayız. Şu anda günlük gazetede yazdığım için kongrelerde fazla kalamıyorum ve oturumlara pek katılamıyorum ama önceki yıllarda bildiğiniz doktor gibi izlerdim. Sabah 08.00’de oturumlara girip, paralel salonlar arasında gidip gelerek akşam saati 17.00 yapardım. Hatta bazı hocalar “bizden sıkı takip ediyorsun” diye dalga geçerlerdi.
Haberlerinizi nasıl yapıyorsunuz? Gündemi ne belirliyor?
Ziyneti Kocabıyık; Ben vaka haberlerinden çok bilgilendirici haberler yapıyorum. Orijinal vaka haberleri de yapıyorum tabi. Benim gündemimi çoğunlukla mevsimler, özel günler, kongreler, basın toplantıları belirliyor. Bazen gündem “acil” olarak kendiliğinden gelişiyor. O zaman da o konuları ele alıyorum. Mesela “domuz gribi”, “ebola” ya da “kene paniği” gibi… Ben haberlerimi zaman elverdiği ölçüde yüz yüze röportajlar şeklinde yapmayı tercih ediyorum. O yüzden farklı konulardaki kongreler hekimlere ulaşmak ve görüşmek için ideal ortamlar. Onun dışında özel röportajlar yapıyorum…
Zorlandığınız noktalar var mı?
Olmaz mı? Bir kere toplum sağlığını ilgilendiren son derece sorumluluk yükleyen bir alanda haber yapıyoruz. Bir mühendisin yaptığı bir hata belki bir apartmanı ilgilendirir ancak bizim yazdığımız bir haber, yüzbinlerce kişinin hayatını kaybetmesine, sakat kalmasına ya da sağlıklı olmasını sağlar. Örneği tamamen uyduruyorum; diyabetin kanıtlanmış insülin tedavisi ile ilgili olarak bir uzmanın ağzından çıkan ya da öyle anladığımız bir demeci, “insülinin hiçbir faydası yok onun yerine siyah üzüm suyu için” gibi bir cümleyle verdiğimizi düşünelim. Sonuçta bunu biz söylemiyoruz. Adının ödünde Profesör yazan biri söylüyor.
Ama hiçbir şüpheye düşmeden, araştırmaya, başkasına sormaya gerek duymadan yazsak, insülin olmaksızın yaşaması mümkün olmayan 30 bin kişiden 100 kişi ilacını bıraksa, bir süre insülin kullanmadan üzüm suyuna devam etse, büyük olasılık bunların çoğu kan şekeri yüksekliğinden kaybedilir. Biz uzman sağlık habercileri, bir yandan gün içinde maruz kaldığımız “ilk”, “tek”, “en iyi”, “en başarılı” şeklindeki yönlendirmeler arasından doğruyu seçmeye çalışırken, diğer taraftan da bu tür bilgilerin yayılmasına aracılık eden meslektaşlarımızın oluşturduğu olumsuz yargıyı silmek için açıklamalarda bulunmak zorunda kalıyoruz. Bir de destek tedavileri yanlış anlayan, bilimsel çalışmalar ışığında hareket eden modern tıbbı karalamaya çalışarak popülarite elde etmeye çalışan hekim grubu var ki korkarım toplum sağlığının önündeki en büyük tehlike onlar ve biz bunlarla da mücadele etmek zorundayız.
Günümüzde medyanın yapısı biraz daha değişti gibi…
Gazete tirajları azalıyor, televizyon raitingleri de düşüyor. Bir dönem televizyonlarda en çok izlenen programlar bir dönem evlilik programları, kadın kuşağı programlarıydı. Şimdi ikisinin karışımı olan saatler süren yarışmalar izleniyor. İzleyenin biraz stres atacağı ama asla bir şey öğrenmeyeceği; belki değer yargılarını olumsuz yönde değiştirecek yapımlar raiting topluyor. İnternet haber sitelerini bir kenara ayıracak olursak, günümüzde geleneksel medyadan boşalan yeri sosyal medya doldurmaya başladı. Artık herkes haberci… Önce kendinden haber veriyor.
Gezmesi, tozması, yemesi, içmesi, takıp takıştırması, ruh hali, ailesi, sevgilisi… İşi biraz büyütenler, habercilik konusunda herhangi bir eğitimi ya da geçmişi olmamasına rağmen bloglarından “bilgilendirme” yapıyorlar. En tehlikeli olanları da sağlık blogerları… Mesela akıllı telefonunu kullanmayı bilen her genç kadın, ilk çocuğuna hamile kaldığı ilk andan itibaren konunun uzmanı oluyor. Yediklerini, içtiklerini, çocuğuna aldıklarını, doğumunu, doğum sonrası, çocuğunun büyüme aşamalarını hastalıklarını, tedavi önerilerini bloğundaki takipçileri ile paylaşıyor.
Bir şekilde çok takipçisi varsa önerilerinde “sponsor desteği almaktan da” çekinmiyor… Yıllar önce blogerlık bu kadar yaygın değilken, bir bebek bezi firmasının düzenlediği prematürelikle ilgili basın toplantısına katılmıştım. Kapıdan girince gözlerime inanamadım. Bir sağlık basın toplantısında ilk kez bu kadar çok gazeteci görmüştüm. Yüzde 95’ini tanımıyordum ve çoğu da hamileydi. Birbirlerini de tanıyorlardı. Durum epey garip geldi ama bozuntuya vermeden toplantıyı takip ettim. Çıkarken daveti yapan kişiye sordum “neler oluyor” diye. Blogerlarmış… İşte benim bloger dünyası ile ilk tanışmam böyle oldu…
Sizin de instagramda “ziynetikocabiyikhaberleri” hesabınız var?
Daha geniş kitlelere ulaşabilmek için sosyal medyayı kullanmak günümüzde vazgeçilmez bir durum. Ben de gazetede yayınlanan haberlerimi, röportajlarımı bu hesapta yayınlıyorum. Tabi bunu zaman buldukça yapabiliyorum. İlk fırsatta “ziynetikocabiyikhaberleri”ni bir haber portalı haline dönüştürmeyi istiyorum.
Sağlık haberciliği sizin hayaliniz miydi?
Aslında sadece gazeteci olmak istiyordum. Gazeteciliğin ne olduğunu bilmeden… O yıllarda popüler bir televizyon dizisinin başrol karakterlerinden biri bir kadın gazeteciydi. Polis muhabiri dediğimiz, cinayetleri, skandalları çözen bir gazeteci… Özgür, gözüpek, modern bir kadın tipi. Ben de kova burcuyum. Bilirsiniz kova insanı özgürlüğünün kısıtlanmasına tahammül edemez. Sanırım o dizi tipinden etkilendim ve üniversite sınavında ilk tercihim Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu oldu. Puanım, okul puanından çok daha yukarıdaydı. Okudum, bitirdim ama gazeteciliğin ne olduğunu işe başladıktan sonra gördüm.
Başka bir meslek yapmak ister miydiniz?
Gazetecilikten önce hostes olmayı hayal ediyordum. Uçmak, çok kısa sürede şehir değiştirmek, sürekli olarak yeni yerler görebilmek inanılmaz bir şeydi… Ancak babam uçmakla ilgili bir iş sahibi olmamı tehlikeli bulduğu için o hayalimden erken vazgeçtim. Fakat sanırım o kadar çok içten istemişim ki, şu an yaptığım iş dolayısıyla neredeyse her hafta bir şehre uçuyorum ve belki de asla yolumun düşmeyeceği şehirlere ülkelere gidiyorum. Bazı ülkelerde okuduklarımı, bildiklerimi tamamen unutuyor ve dünyaya bakışımı kökten değiştiriyorum. Türkiye’de görmediğim az il kaldı. Geçenlerde saydım sadece ülke olarak 21 ülke görmüşüm. Şehirleri saymıyorum. Başka bir meslek yapmak ister miydim? Sanırım yeniden tercih hakkım olsa belki başka bir bölümde eğitim alır ama yine gazetecilik yapardım.